Entelektüel fonksiyonun giderek kötüleşmesini içeren kronik nörodejeneratif hastalıklardır.
Demans ile hafıza, dil, akıl yürütme, karar verme, görsel-uzamsal işlev, dikkat ve yönelim gibi çeşitli bilişsel yetenekler bozulabilir. Demansı olan bireylerde, bilişsel bozukluklara genellikle kişilik, duygusal düzenleme ve sosyal davranışlardaki değişiklikler eşlik eder. Daha da önemlisi, bunama ile ortaya çıkan bilişsel ve davranışsal değişiklikler, iş, sosyal aktiviteler ve ilişkilerle etkileşime girer ve bir kişinin rutin günlük aktivitelerini (araba sürme, alışveriş, yemek pişirme, mali yönetimi ve kişisel bakım gibi) gerçekleştirme yeteneğini bozar.
Kognitif ve entellektüel fonksiyonların ilerleyici kaybı ile karakterize bir klinik sendrom olan demans, yaşlı, nüfusun artması ile birlikte özellikle gelişmiş ülkelerde önemli bir sağlık sorunu halini almıştır. 60 yaşın üzerinde demans gelişmesi, tüm toplumda %5'e yaklaşan orandadır. Çoğunlukla yaşlı nüfusun etkilenmesine rağmen tüm demans olgularının yaklaşık %4’ü emeklilik yaşının altındadır ve hatta 40'lı yaşlarda bile demans görülebilmektedir.
Demanslar başlıca 3 grupta toplanmaktadır
Birinci grup, Alzheimer Hastalığı'nın prototipi oluşturduğu primer dejenatif demanslardır.
İkinci grup ise, multi-enfarkt (vasküler) demanslardır.
Üçüncü grupta ise alkolizm, toksik maddeler, nutrisyonel, metabolik ve endokrinal bozukluklar, malignite, travma gibi nedenlerle ortaya çıkan demanslar ve bazı nörolojik hastalıklara eşlik eden demanslar yer almaktadır.
Tüm demans olgularının %55-65’ini alzheimer hastalığı oluşturmaktadır. Vasküler demanslar % 0-15, alkolik demanslar %5-10, diğer nedenlerle ortaya çıkan demanslarda %15-20 oranında görülmektedir.
Alzheimer hastalığında en önemli bulgu diğer demanslarda da olduğu gibi bellek bozukluğu yani unutkanlıktır. Bellek bozukluğu sınırlı ölçüde de olsa kognitif (bilişsel) yıkımın önemli ölçütlerinden birisidir.
Nöritik plaklar ve nörofibriler düğümler, Alzheimer hastalığının patolojik özelliklerini gösterir ve sırasıyla beyin dokularında amiloid-beta peptidinin ve nöronlarda mikrotübül ilişkili Tau proteininin birikmesinden kaynaklanan hücre iskelet değişiklikleri ile ilişkilidir. Genetik, yaşa bağlı ve çevresel faktörler de bu değişikliklere katkıda bulunurlar.
Alzheimer hastalığı nın Klinik süreci üç evreye ayrılır
Birinci evre, beyindeki amiloid precursor proteinin aşırı üretimi ve birikimi kritik bir seviyeye ulaşana kadar birkaç yıl veya on yıllar sürebilen semptomatik alzheimer hastalığı amiloid kaskatını tetikleyen süreç.
Bu başlangıç sürecinde unutkanlık, isimleri ve adresleri unutma şeklindedir. Sosyal ve çalışma hayatı henüz etkilenmemiştir. Kognitif bozukluk henüz parsiyeldir ve ayrıntılı nöropsikolojik testlerle ortaya konulabilir.
İkinci evre konfüzyonel evredir. Geçmişe yönelik bellek korunmuş olmasına karşın yakın bellek yitimi belirgindir. Bu dönemde topografik bellek bozukluğu nedeni ile hastanın önemli günlük işlevleri gerçekleştiremediği gözlenir. İnsanlar daha fazla hafıza kaybı ve diğer bilişsel zorluklar yaşarlar.
Sorunlar arasında dolaşmak ve kaybolmak, parayı idare etmekte ve faturaları ödemekte güçlük çekmek, soruları tekrarlamak, normal günlük görevleri tamamlamanın daha uzun sürmesi ve kişilik ve davranış değişiklikleri sayılabilir. İnsanlar genellikle bu aşamada teşhis edilir.
Bilişsel ve fonksiyonel bozukluğun demans eşiğini aşacak kadar şiddetli olduğu klinik olarak tanımlanmış demans fazıdır. Bu aşamada, etkilenen beyin bölgelerinde nöritik plakların ve nörofibriler düğümlerin önemli ölçüde birikmesi ve küresel bozulmanın büyüklüğü ile ilişkisi vardır.
Demansif dönem olan üçüncü evrede ise, kognitif bozukluk jeneralize bir hal alır, tüm komponentleri ile kendini gösterir. Bellek yıkımı, orientasyon bozukluğu ve üst kortikal işlevlerde önemli defistler görülür (afazi, apraksi, agnozi, akalkuli, aleksi vb.). Sosyal yaşamla ilişkili tüm işlevlerde de derin kayıplar ortaya çıkar. Daha ileri dönemlerde frontal lob özelliklerinin egemen olduğu primitif refleksler ile hezeyanlar, halüsinasyonlar ve agressif dönemler birbirini izler. Olguların % 40-50'sinde psikiyatrik bulgular gözlenir. Erken dönemde depresyon oldukça sık görülür.
Etyopatoloji
Etyolojide, enfeksiyonlar, genetik bozukluklar, toksik ve otoimmün nedenler ile nöronal transmisyonda gözlenen biyokimyasal bozukluklar sorumlu tutulmaktadır
Patolojik incelemelerde gözlenen en önemli bulgu, senil plaklar ve bunların ortasında aluminyum birikimlerine rastlanmasıdır. Bu elementin etyolojideki rolü kanıtlanmamıştır. Ayrıca patogenezde rol aldığı iddia edilen bir başka toksik madde de melamindir.
Alzheimer hastalığında asetilkolin en fazla azalan nörotransmitterdir. Asetilkolin bellek ve dikkatle yakından ilişkilidir. Bazal ön beyinde kolinerjik nöronların kaybı hippokampus ve neokortekste presinaptik kolinerjik terminallerde bozukluğa yol açar. Presinaptik nikotinik ve muskarinik tip 1 kolinerjik reseptörlerde ve kolin asetil transferazda azalma vardır
Kullanılmakta olan ilaçlar daha çok nöronal dejenerasyon sonucu gelişen nörotransmittör bozukluklarını düzeltmeyi amaçlamaktadır. Günümüzde, Alzheimer hastalığının spesifik bir tedavisi yoktur. Yine de tedavi şansını denemek gerekir. Distrofiler, hala geri dönüşümlü oldukları ölçüde elimine edilir. Sonuç olarak, semptomlar kaybolur ve fonksiyonel performans artar.